ATSIZ'a Sansür! / Türkçülüğü "Evcilleştirme" Projesi : Ilımlı Atsızcılık
![]() |
|
H. Nihâl Atsız, 70 yıllık ömrü boyunca birçok zorlayıcı ve yıldırıcı süreçle karşı karşıya bırakıldı. Koca bir ömrü
keyif ve rahat içinde geçirme fırsatını: "Türkçü, eyyamperest ve
dalkavuk olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliği de nefsine karşı
gösterir" diyerek geri çevirdi. Karşı karşıya bırakıldığı tüm sorun ve sıkıntılara rağmen kalemini asla susturmadı, doğruyu haykırmaktan vazgeçmedi.
Günümüze gelince...
Onun kaleminden çıkanlar, birtakım şer odaklarınca ağır bulunmuş olmalı ki bu ve buna benzemeyen bilinmez nedenlerle yazdıkları gizlenmeye, sansürlenmeye, hatta menfaat temelli amaçlar doğrultusunda çarpıtılmaya kadar götürülmüştür.
Evet, doğru tahmin ediyorsunuz. Meseleyi, sansür hususuna getiriyorum.
Atsız'ın, Ötüken, Orkun, Orhun gibi dergiler başta olmak üzere yaşamı boyunca verdiği kalem savaşının kurşunu olan yazıları, Baysan Basım Yayın tarafından dört ayrı kitap halinde "Makaleler I-II-III-IV" başlığıyla toplandı. Bu seride yayımlanan yazılar -bazı tekrarlarla birlikte- 280 civarındadır. Daha sonraki yıllarda bu makaleler serisini İrfan Yayınevi neşriyle gördük. Ayrıca, belirtmekte fayda var. Bu yayınevlerinin, Atsız'ın yazılarını kitaplaştırma hususunda makalelere karşı nasıl bir tutum, tasnif, varsa değişiklik gösterdiklerine dair herhangi bir bilgimiz, belgemiz yok.
Ötüken Neşriyat ise bu makaleleri, "bu kitaplardan" aldıklarını belirterek belirli başlıklar altında kategorize edip; "Tarih, Kültür ve Kahramanlar", "Turancılık, Milli Değerler ve Gençlik" gibi isimlerle -sayısını da azaltarak- iki kitap halinde yayımladı. Bu iki kitaba almadığı makalelerin bir bölümünü de Atsız'ın hayattayken çıkardığı, muhtevası bağlamında "makale derlemesi" sayılan Türk Ülküsü ile birlikte yine Atsız'ın Türk Edebiyatı Tarihi ve Türk Tarihinde Meseleler isimli diğer kitaplarına ekledi.
Bununla ilgili de Ali Bademci, Aralık 2013'te, Ülkücü Kadro'nun internet sitesinde yazdığı bir yazıda, Ötüken Neşriyat Genel Yayın Yönetmenliği de yapmış olan Erol Kılınç'ın "sansür" hususuna ait savunmasını şu ifadeyle taşıyor: "Şimdi ben Erol Abi’nin açıklamasını kesintisiz olarak bu sütunlara taşıyarak bir hakikati birinci ağızdan pek dikkatli olan ilgililere arzediyorum".
Bademci'nin artık erişimi mümkün olmayan ilgili yazısından, Erol Kılınç'a ait iki ayrı alıntı ekliyorum.
Birinci alıntı:
"İşte biz, Atsız Hoca’nın bizzat uygulayıp ortaya koyduğu bu kıstasa ve Yağmur Atsız Beyin bizim de katıldığımız düşüncelerine uygun olarak, Makaleler I-II-III-IV adı altında yayınlanmış kitapları tarayarak:
a) Tekrarlanmış olanları ayıklayalım;
b) Polemik konularıyla ilgili (Hoca buna “kalem mücadelesi” diyor) olup bugün için bir kıymet-i harbiyesi kalmadığını değerlendirdiğimiz makaleleri dışarıda bırakalım,
c) Hatta “Çingeneleri buralardan temizlemek lazım” yollu keskin ve hem Hoca’yı, hem de Atsız sevdalılarını yanlış/yersiz ithamların hedefi haline getirecek olan bazı makaleleri bu yeni yayın programında hariçte bırakarak, yeniden tasnif edip yeni bir düzen içinde yayınlayalım dedik.
Yani bu konularda Yağmur Beyle mutabık kaldık."
İkinci alıntı:
"Bunun üzerine Dört Makaleler kitabını taradık. Ve sonuçta:
-Tarihle ilgili bazı makaleler Türk Tarihinin Meseleleri kitabına alındı,
-Ülkücülük ve idealistlikle ilgili makaleleri Türk Ülküsü’nü oluşturdu,
- Edebiyat ve Türkçeyle ilgili makaleleri Türk Edebiyatı Tarihi’nde toplanmağa çalışıldı,
- Tarihle, tarih şuuruyla ve kültürle ilgili olanları Tarih, Kültür ve Kahramanlar’ı teşkil etti,
- Dış Türklerle, Dünya Türklüğü ile ilgili makaleleri de Turancılık, Millî Değerler ve Gençlik adlı kitabına konularak yayınlandı.
Bu tarama ve tasnif sırasında makalelerin hiçbirinin içeriğine dokunulmamıştır. Yani sansür, bazı lafızların/ibarelerin yok edilmesi, silinmesi, saklanıp gizlenmesi, yayınlanmaması demekse eğer, böyle bir ameliye yapılmış değildir."
Erol bey, günümüzde sansürün sadece içeriğe dokunmak, kelimeleri değiştirmek, metinleri silmek gibi bazı eski usül şeylerle olduğunu zannederek hem basit düşünüyor hem de büyük bir hatada bulunuyor. Oysa, bir yazarın makalelerinin bütün telif haklarını alıp, diğer yayıncıların basımlarını da engelleyerek; yazarın yazılarını, yazarın hayattayken kullanmadığı isimler ve başlıklarla yeni kitaplar halinde yayımlamayarak okuyucu zihninde algısal kargaşa meydana getirmek de aynı zamanda bir sansür çeşididir. Oğlu dahi olsa; kim, neye göre, neden kategorize ediyor sualleri cevapsızdır. Nihal Atsız, hayatteyken bunu yapmamışsa, kimsenin de bunu yapmaya hakkı yoktur. Yazıları, bir bütün halinde toplanabilir fakat yeni isimler ile ayrı ayrı ve bir de eksik halde asla yayımlanamaz. Bu ilkesizliktir. Kabul edilemez bir tavırdır.
Geçelim!
Meseleye dönecek olursak. Atsız'ın kitaplarını yayımlayan yayınevleri arasında Ötüken Neşriyat, -diğerlerine nazaran- göze hoş gelen kapak tasarımlarını, daha kaliteli ciltleme ve yaprak kalitesi gibi teknik detayları sunan bir yayınevidir. Baysan Basım Yayın ve İrfan Yayınevi'nde bulunan tekrara bağlı olan yazım hatalarını, yazıya geçirilmeyle ilgili birtakım anlam düşüklüklerini ve noktalama hataları gibi okuyucuya rahatsızlık veren sorunların birçoğunu gidermiştir. Ayrıca, bazı cümleleri günümüz diline uygun olacak şekilde sadeleştirdiği de görülmüştür. (Örneğin: "tarih telâkkisi" cümlesi "tarih görüşü" şeklinde düzenlenmiştir.)
Fakat Ötüken Neşriyat, tüm bu teknik hizmetleri
yaparken bazı makalelere, "güncelliğini yitirmiştir, bugün anlamı
yoktur" şeklinde bir yaklaşım sergilemiş, telif hakkı sahiplerinden olan Atsız'ın büyük oğlu Yağmur Atsız'dan da destek alarak Nihal Atsız'ın kalemine -en doğru tabirle- kesik atmıştır.
Atsız'ın, "Kürtçülük ve Nurculuk" konulu makalelerini
yayımlamamıştır.
"Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır?" isimli makalenin
yarısı yayımladıkları kitap içerisinde yoktur.
Ayrıca, kendileri tarafından basımı yapılan, Atsız'ın talebesi Yücel Hacaloğlu'nun toparladığı Atsız'ın Mektupları isimli şahsi mektupları barındıran kitapta da Türkeş eleştirileri
içeren bölümlere kesik atmış, yayımlamamıştır.
Bozkurtların Ölümü romanında, Kara Ozan’la Çuçu’nun karşılıklı Kür Şad’ı överek söyledikleri dörtlüklerin birinde yer alan "Tanrı Kür-Şad’dan geridir!"
cümlesini "Tamu Kür Şad’dan geridir!" şeklinde değiştirerek büyük anlam hatalarına kapı aralamıştır. Herhalde "Tanrı" ile "Tamu" kelimeleri arasındaki anlam uçurumunun izahını yapmaya gerek yoktur!
Ayrıca ilgili dörtlükleri, Dr. Fethi Tevetoğlu'nun 1936 yılında (Bozkurtların Ölümü'nden 10 yıl önce), M.Atsıza Yoldaş (Mengüç) mahlasıyla çıkardığı Bir Bayrak Altına! isimli şiir kitabında görmekteyiz. Atsız bu şiiri beğenmiş olmalı ki on yıl sonra romanına dahil etmiş.
Ötüken Neşriyat, “Biz Nihal Atsız’ın kendi eliyle bize teslim ettiği metinlerin tamamına
sadık kalarak kitapları bastık ve basıyoruz” söylemleriyle, üstünkörü diğer yayınevlerinin
yalan yanlış basım yaptığını ifade edebilirler. Oysa Bozkurtların Ölümü romanının
kendi yayınevlerinden çıkan 1973 baskısında ilgili yerde "Tamu" değil, “Tanrı Kür-Şad’dan geridir” yazdığı görülmektedir.
Bu durumda Ötüken Neşriyat, -muhtemeldir ki- belirli bir
camianın gönlünü kırmadan ayakta kalabilme gayesiyle kendi kendine sansür
uygulamayı da pek önemsememiştir.
Örneklendirmeleri çeşitlendirerek ve konuyu uzatarak sizleri daha fazla sıkmak gibi bir amacım yok. Fakat değinmemiz ve eklememiz gereken birkaç bir şey daha kaldı.
Aşağıdaki iki görsel, Ötüken Neşriyat tarafından basılan Tarih, Kültür ve Kahramanlar isimli Atsız'ın makalelerinin toplandığı kitabın girişinden, Yağmur Atsız imzalı "Açıklama" ve Ötüken Neşriyat imzalı "Sunuş" başlıklarından alınmıştır. (Vurgulanan kısımlar tarafımca yapılmıştır.)
Adına sansür, makyaj, kesik veya her ne derseniz deyin bu şeyin yapılma nedenini metnin içinden de rahatlıkla anlayabileceğimiz şekilde şöyle izah ediyorlar:
Yağmur Atsız, "okuyuculara artık bir şey ifade etmeyeceği düşüncesiyle" yapıldığını söylüyor,
Ötüken Neşriyat, hem "bir kısım makalelerin bugünkü nesiller için bir anlamının kalmadığı" hem de "Atsız'ın tarihteki bazı polemiklerin etkisiyle kaleme aldığı yazıların temel düşüncelerini aksettirmediği" gerekçesiyle yapıldığını ileri sürüyor.
Bu sebepleri sıralarken de "uygun bulunmadığı görüldü", "öylesi uygun olduğundan", "bize göre" şeklindeki ifadeler de havada uçuşuyor. Hatta Yağmur Atsız, bu işlemi "meselelere vakıf ve fevkalade titiz bir arkadaş üstlendi" diyerek ekleme yapıyor...
O halde bazı sualler de kendiliğinden cereyan ediyor:
1. "Bize göre" ifadesindeki siz kimsiniz?
2. Yağmur Atsız'ın, "fevkalade" ve "meselelere vakıf" diyerek eylemini meşrulaştırdığı o "arkadaş" kim?
3. Bu arkadaşın ve sizin meselelere vakıf olduğunuzun bir tapusu mu var? Varsa bu tapuyu kim, nereden veriyor?
4. Atsız'ın kaleminden çıkanları, meselelere vakıf olduğu "zannedilen" herkesin eğip bükebilme gibi bir hakkı mı var?
5. Siz, "bugünkü nesiller için bir anlamı kalmadı" cümlesini kurarak, Türkçü gençlerin arzu ve beklentilerini belirleme hakkını hangi cüret, hangi otorite ile kendinizde görüyorsunuz?
6. Ayrıca, Büyük Atsız'ın, büyük davasının "özünü" doğru kavramış olduğunuza dair mütalaanızın kaynağı, kanıtı, kökeni nedir?
Bu aymazlığa dair sualler bitmez, liste de uzadıkça uzar ve gider...
Geçelim!
Meseleyi son olarak Nihal Atsız'ın küçük oğlu Türkolog Buğra Atsız'dan da dinlemek önemlidir. Aşağıdaki iki görsel, Togan Yayıncılık tarafından çıkartılan Atsız Basılmayan Makaleleri isimli kitabın girişinden, Buğra Atsız imzalı "Önsöz" başlığından alınmıştır: (Vurgulanan kısımlar tarafımca yapılmıştır.)
Sözün kısası, Buğra Atsız'ın deyişiyle; "Buna tasnif değil tahrif denir".
Bir fikir adamı olarak Atsız, radikal düşünceleri, ölümüne savunduğu inançlarında taşıdığı heyecanı ve dilindeki keskin tutkusuyla bilinir. Onun düşüncülerinin tamamını veya bir kısmını, toplumsal konjonktüre uygun olmaması gerekçesiyle gölgelemek, tarifi ve dile telaffuzu pek de mümkün olmayan oldukça çirkin bir eylemdir.
Atsız’ın, “Türkçülük, milliyetçiliktir. Irkçılık ve Turancılık da bunun şümulüne dahildir” sözündeki dava; gündelik modalar uğruna değişen, menfaat emelleriyle esneyen bir dava değildir, yarın da asla olmayacaktır!
H. Nihal Atsız, sevilmek için bir makyaja, anlaşılmak için de ucuz redaksiyonlara ihtiyaç duymayacak kadar büyük bir duygu ve fikir adamıdır.
Konuyu toparlamak ve unutulmaması gerekenleri söylemek icap ederse:
Türkçülüğü evcilleştirmenin, Atsız'ı ılımlaştırmaktan geçtiğini bilen, onun talebesi olan biz Türkçüler; batının istediği İslam sentezli Amerikan Turancılığına karşı eğriyi doğruca, doğruyu da tavizsizce dimdik savunacağız!
Son sözümüz olsun, özümüz olsun; Türkçü geçinen, Türkçülerin sırtından geçinenlerin alayına olsun:
Bizim davamız, bir çeliğin bükülmez direnci kadar ağırdır. Her omuz, her baş, her
sırt o ‘şerefin yükünü’ kaldıramaz; yürek ister, adamlık ister, inanç ister!
29 Mart 2020, Trabzon
Yorumlar
Yorum Gönder